NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ عَنْ
ابْنِ
شِهَابٍ عَنْ
سَالِمِ بْنِ
عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ
ابْنِ عُمَرَ
أَنَّ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَرَّ
عَلَى رَجُلٍ
مِنْ
الْأَنْصَارِ
وَهُوَ
يَعِظُ أَخَاهُ
فِي
الْحَيَاءِ
فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ دَعْهُ
فَإِنَّ
الْحَيَاءَ
مِنْ
الْإِيمَانِ
(Abdullah) b. Ömer'den
(rivayet edildiğine göre) Nebi (s.a.v.) kardeşine (fazla) utanma(ması) hakkında
öğüt vermekte olan ensardan bir zat'ın yanına uğramış da:
"Onu bırak! Çünkü
utanmak imandandır" buyurmuştur.
İzah:
Buhari, iman, edeb; Müslim,
iman; Ebu Davud, sünne; Tirmizî, birr, iman; Nesâî, iman; İbn Mâce, mukaddime;
zühd; Muvatta, hüsnü'l-hulk; Ahmed b. Hanbel, 11-56, 147, 392, 414, 442, 501,
533, V, 269.
"Haya: Utanmak
demektir. Kınamayı gerektiren bir söz ve davranıştan dolayı kışının Allah a ve
insanlara karşı mahcubiyet duyması (kısaca utanması), "haya" sözü ile
ifade edilmiştir.
Edeb, haya, insan
ahlâkı için en güzel bir ölçüdür. İnsanın haddini bilmesi, utanacak bir işten
dolayı sıkılıp yüzünün kızarması, büyük bir fazilettir. Bu fazilet, sahibini
kötülüklerden uzak tutar. Utanıp kınanmayacağı işler yapmasına da sebep olur.
Gerçek haya insanın
yüce yaratanına karşı duyacağı hayadır.
"Haya"
kabahatleri işlemek korkusuyla nefsin ictinab edip geri durmasıdır şeklinde de
tarif edilmiştir.
Bilindiği gibi
kabahatleri aklî, şer'î ve örfî olmak üzere üç kısma ayırabiliriz.
Aklî kabahat
(Çirkinlik): Kötülüğü aklen bilinebilen kabahatlerdir ki işleyenlere
"mecnûn" denir.
Şer'î kabahat: Kötülüğü
şer-i şerifin açıklamasıyla bilinebilen kabahatlerdir ki, işleyenlere
"fâsık"denir.
Örfî kabahat:
Çirkinliğini örf ehlinin anlayabildiği kabahatlerdir ki, irtikâb edene
"ebleh"denir.
Utanmak: İnsanın
yaratılışında mevcut olduğu halde, mevzumuzu teşkil eden hadiste, utanmanın,
imana bağlanması, utanmanın yerini ve ölçüsünü dinin ve imanın tayin
etmesidir. Binaenaleyh burada din ve imanın belirlediği yerler ve ölçüler
dışında görülen utanmalar söz konusu değildir. İslâm ölçülerine uymayan
utanmalar, gerçekte utanma değildir. Yere düşen ekmeği almaktan utanmak,
geçimini te'min için rençberlik yapmaktan utanmak gibi....
Mevzumuzu teşkil eden
hadis-i şerifte, kardeşine utanmak hakkında öğüt verdiğinden bahsedilen ensarlı
zata göre, kardeşi utangaçlığı yüzünden çok zarar gördüğü için onun utanmayı
bırakması gerekiyormuş. Bu sebeble kardeşini utanmayı bırakmaya zorluyordu. Hz.
Nebi ise, utanmanın İslâm inancı ile yakînen ilgili olduğunu, imandan
kaynaklanan utanmanın güzel huylardan olduğunu söyleyerek o Ensarîyî kardeşine
karşı yaptığı bu baskıdan men'etmiştir.
Haya en kâmil haliyle
imanın doruğunda olan Nebi efendimizde tezahür etmiştir. Nitekim Ebu Said
el-Hudrî (r.a.)'de; "Resul-i zişan efendimizin bir kızdan daha utangaç
olduğunu" ifade etmiştir.[Buhari, edeb]
Beyhaki'nin rivayetine
göre, Hz. Nebi bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "İzzet ve celal
sahibi Hak teala karşısında, her hangi bir kul, ellerini açıp dua ederek birşey
dilerse Cenab-ı Hak onu eliboş olarak çevirmekten haya eder."
Hayanın fertler için olduğu
kadar cemiyetler için de büyük bir önemi vardır. İman Şairimiz Mehmet Akif
merhum şu mısralarıyla bu gerçeği ne güzel ifâde etmiştir:
"Göster Allahım,
bu millet kurtulur tek bir mu'cize.
Gaib hazinenden bir
utanmak hissi ver bize.
Haya sıyrılmış inmiş,
öyle yüzsüzlük her yerde.
Ne çirkin yüzler
Örtermiş meğer bir incecik perde."
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadiste hayanın imandan bir şube olduğundan bahsedilmesi imanın birçok
şubeleri olduğuna delâlet eder.
Biz imanın bu
şubelerini "4673" numaralı hadisin şerhinde açıkladığımızdan burada
tekrara lüzum görmüyoruz.